".. İŞTE GÖKOVA!"

Gökova-Akyaka'yı Sevenler Derneğinin ücretsiz Haber Bülteni

Sayı 11

DERNEK BAŞKANLIGINDAN

Bir varmış bir yokmuş ...Rusya'da Çariçe Büyük Katerina'nın zamanlarında Potjomkin adında bir bakan vardı . Büyük Katerina onu çok sevdi ve önemli işleri hep beraber yaptılar.

Sonra Potjomkin Kırım ve "Yeni Rusya"denilen eyaletlerin Valisi oldu .Oradaki işleri yürütmek üzere devletten bir sürü paralar aldı ve özel bir proje olarak başka ülkelerden Rusya'ya göçenler için "örnek

köyleri"kuracaktı . Fikri çok beğenen Çariçe hazinesinden paraları

gönderdi . Katerina bir süre sonra bir yolculuk yaparak oralara uğrayıp

aynı zamanda sevdiği bakanı ziyaret edip bir kontrol etmeğe kalktı .

Bildiğimiz gibi akıllı olan Çariçe bir haberci gönderdi ve Volga Nehrinin suları o zamanlarda yüksek olduğundan bir süre bekledikten sonra güzel bir gemiye bindi ve Volga Nehrinden aşağı gitti . Ne güzel şeyler gördü yolculuk sırasında ... Ve nereye gittiyse rus halkı onu selamladı. Ama gördüğü en güzel şeyler Potjomkin'in yapıtı olan "örnek köyler" idi !

Güzel pırıl pırıl evleri , sağlıklı kuyuları , bakımlı insanlar ... Büyük Katerina'nın yüreği güldü ve Valisinden çok çok memnun kaldı . İyi ki nehrin suları hala biraz yüksek olup kenarları çamur olduğundan Çariçe'nin gemisinden inmesine müsait değildi . Yoksa fark ederdi : Bu güzel "örnek köy evleri" boştu . Evler ev değildi. Sadece ön cepheleri olan dekorlardı!

Potjomkin paraları alıp başka şeyler için harcadı , ancak Katerina için ön cepheleri yapmak üzere parası kaldı ! Oraya yerleşen göçmenler hala yoksulluk içinde , bakımsız bir halde yaşadılar . (Hala bu tür aldatmalar için "Potjomkin köyleri " denir .) Katerina bu köylerde Avrupa'nın çeşitli yerlerinden el sanatlarında yetenekli insanları getirtip bu köylerde iskan ederek çağdaş bir dünya kurmak istiyordu. Katerina bu insanlar için verdiği sözleri tutamadığının bir süre sonra farkına vardı ve bu sefer getirttirdiği yabancı ustalardan faydalanarak köyleri kurdurdu. Ama bundan böyle işlerini Potjomkin'siz yürüttü !

Niye bu hikayeyi anlattım ? Tabii ki yolsuzlukların çoktan beri varolduğunu ispatlayan bir hikaye - ama ondan değil . Elbette , idealist olan bir kişi ideallerini gerçekleştirmek üzere yardımcılarına iyi kontrol etmesi gerekir, yoksa idealleri kötüye kullanılabilir diye bize bir ders verir anlattıklarım - ama ondan da değil .

Hikayeye çok farklı bir açıdan baktırayım size : Bu da TURİZM açısından olsun . Kışın hiç yaz turizmi olan bir kente gittiniz mi ( yakında olan Marmaris , Dalyan gibi bir yer...) Ölü , pis , gri , yırtılmış tenteler , rüzgarda uçan çöp parçaları , döndürülmüş çöp tenekeler , bakımsız yollar , kapalı dükkanlar arasında çay içmek için bir yer bile bulunamaz...Sezon gelince herkes büyük ilkbahar temizliği yaparak "Potjomki köyleri" kurmaya başlar . Turistler tabii farkında değildir . Bazen bize kışın misafir olanlar oralara gidince şok olurlar .

Demek ki para kazanmak amacına ulaşılır , turistik açıdan yanlışlık yoktur .

YA YERLİLER ? Yerli insanın buranın güzelliğini görmeye , temizlik ve düzen içinde oturmaya hakları yok mu ?

Yoksa bunu istemiyor muyuz daha ? "Daha" diyorum çünkü eskiden öyle değildi . Eskiden kışında hayat vardı , yol kenarlarında yağmurlar arasında yerliler çay içiyorlardı , sohbet ediyorlardı , dükkanlar açıktı ve belli bir düzeni de vardı . Artık yazın para kazanmakla bu kadar yoruluyoruz , kışın ayılar gibi hiç bir şeyle ilgilenmemekle kış uykusuna mı yatıyoruz ?

Kalkınan beldeler artık öyledir : kışın ölü , yazın fazla hareketli .

Akyaka'mızda da bu tür gelişme başladı . Kışın hiç Kermetur mevkiinde bir çay içmeyi denediniz mi ? Ekmek arası köfte yiyebilir misiniz ? Sadece bir bira içmek için , müzik dinlemek için plajda açık bir yer gördünüz mü ?

Akşamları aile olarak güzel bir yere gidebilir misiniz ? Kadınlar için uygun bir yer var mı ?

İşletmecileri tabii anlayabilirim , yazın bu kadar uğraşla turizmden para kazanıyorlar , kışın az olan insanlarla uğraşmayı istemezler . Seçmen sayısı bu seçimde 1200 civarında. Bu 1200 on sekiz yaşından büyük ve parası olan insan demektir . Onlardan para kazanılamaz mı ?

Kışın tam ölü , sadece turizm için yaşayan bir belde mi istiyoruz ?

POTJOMKİN HALA YAŞAMAKTA -

AMA AKYAKA'DA ONU YAŞATMAYALIM !

Yazın plajda görüşmek üzere - Hoşça kalın !

 

Termik Santrallarla Birlikte Yaşamak

Son yıllarda ‘Gökova’ denince akla ilk gelen şey ‘Gökova Termik Santralı’ olmaya başladı. Şüphesiz bunda, sivil çevreci hareketlerin kamuoyunu bilinçlendirme çabalarının ve yaptıkları çeşitli eylemlerin büyük etkisi var. Sonunda çevreciler hukuki olarak zaferi kazandılar: Mahkemeler, Yatağan ve Kemerköy (Gökova) Termik Santralarını kapatma kararı verdi. Ancak bu hukuki zafer, ‘gayri-hukuki’ bir engele takıldı: Bakanlar Kurulu! Mahkeme kararına rağmen santraller çalışmaya devam ediyor.

Buraya kadar bildiğiniz şeyleri anlattım. Bu yazıyı yazmamdaki asıl amaç santraların şu anki durumunu ve yakın geleceğini incelemek. Muğla yöresinde üç adet termik santral var: Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santraları. Bu santraller hemen yakınlarındaki kömürü çıkartıp kullanıyorlar. Aslında bence en büyük doğa katliamı bu kilometre karelerce geniş bir alana yayılan kömür ocaklarında yaşanıyor, ama şimdilik bu konuyu bir kenara bırakıp, santraların bu kömürü yaktıklarında ortaya çıkan kirliliği inceleyelim. Santralarda yakılan kömürün külünün 99.4% ile 99.98% ‘i elektro filtrelerle tutuluyor. Ama geri kalan 0.6%’lık oran bile uygunsuz hava koşullarında yöreyi kirletmeye yetiyor. Aslında santraların en yenisi olan ve kamuoyunda Gökova santralı diye bilinen Kemerköy santralı bu konuda en çevreci olanı: bu santralda külün 99.98%’ i tutuluyor.

Santraların küllerinden başka en büyük zararları bacadan çıkan SO2, yani sülfürdioksit gazı. Ancak sülfür sadece santraların değil bölgedeki bütün yerleşim yerlerinin ısınmak için kömür yakarken ürettikleri bir gaz. Dolayısıyla ‘santralların zararlarını’ saptarken, kışın neredeyse aynı oranda sülfür üreten bu faktörü göz önüne almak şart.

Santralarla ilgili iyi bir haber: Her üçünde de ‘desülfürüzasyon’ ünitelerinin inşasına başlanmış. Yatağan ve Yeniköyde 1.5 sene, Kemerköy’de 3 sene sonra bacadan çıkan sülfür gazı büyük ölçüde önlenecek (deniyor). Ancak bu işlem üretilen enerjinin 10%’ una mal olduğundan burada kamuoyuna çok iş düşüyor. Desülfürüzasyon ünitelerinin bir an önce bitirilip çalıştırılmaya başlanması için kamuoyu baskısı gerekli.

Evet bu santralar var ve biz santralarla birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Yerine ciddi alternatifler gelmeden bu santraller kapanmaz. ‘Alternatif enerji’ kaynakları ayrı bir tartışmanın konusu olduğu için o konuya girmiyorum. Ama bu santralar daha uzun yıllar tam kapasite ile çalışacaklar. Kanımca ‘santrallar kapansın’ sloganı yerine ‘santrallar denetlensin’ demek çok daha yapıcı ve yararlı sonuçlar getirir.

Bu santralardan elde edilen enerjiye ihtiyacımız olmadığı iddiasına karşı birkaç söz söyleyeyim. Söz konusu iddiaya göre, Türkiye’de elde edilen elektriğin 30%’u kaçaklar nedeniyle kayboluyormuş ve bu oran da Muğla bölgesindeki santralardan üretilen elektriğe eşit olduğundan, aslında bu kaçaklar önlenirse santralara da gerek yokmuş (bakınız Atlas dergisi Şubat, 1999 sayısı). Şimdi bu iddiadaki en önemli yanlış ‘kaçak’ kavramıyla ‘kayıp’ kavramının birbirine karıştırılması. ‘Kaçak’, elektriğin parası ödenmeden kullanımı demektir ki bunun önlenmesi elektrik tasarrufuna yol açmaz. Diğer yandan ‘kayıp’, elektriğin aktarımı sırasında kaçınılmaz olarak yaşanan kayıplardır ki, bunlar hem çok daha düşük oranlardadır, hem de 0% kayıpla elektrik iletmek fizik yasalarına göre olanaklı değildir. Sözü edilen Atlas dergisindeki yazıdan örnek vermemin nedeni, bu yazının çok sık rastladığımız gayrı-bilimsel ve yanıltıcı yazılara iyi bir örnek oluşturması. Bu yazıda neler yok ki! Atlas yazarlarına bakacak olursak yöredeki bütün mahsuller mahvolmuş, bütün köyler radyasyona maruz kalmış, günde 1 ton uranyum açığa çıkıyormuş, ...vs.

Evet bu santralar doğaya zararlı, yerleri de yanlış seçilmiş. Ama yukarıdaki yazıda olduğu gibi bu zararları çarpıtıp insanların beynine değil duygularına seslenirsek, sadece ‘çok satma’ kaygısıyla rakamları tahrif edersek savunduğumuz ideallere yarar değil zarar getiririz. Şimdiye kadar yörede yapılmış hiçbir bilimsel ölçümde radyasyon oranı insan sağlığına zarar verici boyutta çıkmamıştır. Tabii bu demek değildir ki bundan sonra yapılacak ölçümlerde de böyle olacaktır; ama en azından henüz yapılmayan ölçümler hakkında konuşamayız değil mi? Santraların çevreye verdiği zararları gerçekten bilimsel olarak saptamak, çevreye yapacağımız en önemli iyiliktir. Çünkü böyle yanlış iddiaların arkasına sığınırsak kimse bizi ciddiye almaz.

Muğla ve yöresinde çevre konusunda şimdiye kadar düzenli olarak hassas ölçümler yapılmamış. Üstelik mahkemelerin kapatma kararlarında kullanılan ‘birkaç ölçüm’ bile kirlilik iddiasını destekleyecek ölçüde bilimsel değil. Santrallerin çevreyi kirletmediğini iddia etmiyorum, ama bir şeyi yargılayacaksak, bu yargı adil olmalı diyorum.

Bu ölçümler iki ana konuda yoğunlaştırılmalı ve bütün bir yıl boyunca tekrarlanmalıdır. Bunlardan ilki santraların bacalarından ve yöredeki evlerde yakılan kömürden çıkan gazların ölçümleri ikincisi ise, santrallerde yakılan küllerin içinde ve çevrede bulunan doğal radyasyon miktarının ölçümüdür. Bu ölçümler yıl boyunca, değişik bölgelerde defalarca tekrarlanmalı ve bölgenin bir kirlilik haritası çıkarılmalıdır. Ancak o zaman santrallere karşı elle tutulur tezimiz olabilir. Santraller 1982’den beri varlar, ama hala ciddi ve düzenli bir ölçüm çalışması yok.

Diyeceksiniz ki neye yarar? Mahkeme kararlarına karşı kapatılmayan santralar bu ölçümler üzerine mi kapatılacak! Evet, santraların kapatılma ihtimali çok zayıf, ama bunlara ciddi bir denetim getirilebilir. Ölçümler bütün bir yıl yapılırsa ve aynı zamanda meteorolojik koşullarla ilişkilendirilirse, örneğin belli günlerde santraların çalıştırılması durdurulabilir (örneğin ‘inversion’ denilen özel hava koşullarında bütün baca gazları yükselemeden yere iner). Santraların ürettiği külleri tutan elektrofilitrelerin yenilenmesi ve denetlenmesi için baskı oluşturulabilir. Sülfür arıtma filtrelerinin çalışması denetlenebilir.

Santraller konusunda diğer bir önemli gelişme özelleştirme: Yöredeki her üç santral de sessiz sedasız özelleştirildi. Şu anda bu santraların sahipleri devlet değil! Devir teslim işlemlerinden sonra santraller özel şirketler tarafından işletilecek. Acaba o zaman bu özel şirketler 10% enerji kaybına rağmen desülfürüzasyon ünitelerini çalıştıracaklar mı? Uygun olmayan hava koşullarında üretimi durduracaklar mı? Büyük masrafları göze alıp elektrofilitre (kül tutma) sistemlerini yenileyecekler mi?

Yerdarlığı nedeniyle yazımı burada noktalarken, Muğla Üniversitesi Fizik bölümünün yukarıda sözünü ettiğim geniş çaplı ölçümlere yakında başlayacağını duyurmak isterim.

Ormancılık Karnemizin Düşüdürdükleri

Yeni bir yüzyıla girmemize sayılı aylar kala, dünyada yaşayan insanlar çevre konusundaki olumsuzluklar yüzünden bir çok tehlikeyle karşı karşıya kalmakta, insanların mutluluklarını etkileyen yaşamsal sorunlar söz konusu olmaktadır. Her gün basın-yayın organlarını işgal eden doğal felaketler meydana gelmekte, bir anda yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği mal ve can kayıpları olabilmektedir. İnsan yaşamını doğrudan tehdit eden tehlikeler yanında görülmeyen, insan üzerindeki etkileri uzun yıllarda ortaya çıkabilecek ya da onun günlük yaşantısını gözle görülmeden olumsuz etkileyecek tehlikelerle insan oğlu karşı karşıyadır.

Doğa tahribatı sonucu meydana gelen felaketlerle suçun cezasını tüm dünya insanları çok acı ödemektedir. Dünyada gelir dağılımındaki bozukluk ve fakirlik doğanın tahribatını hızlandırmakta ve geri dönülmez bir noktaya hızla getirmektedir. Amazon ve Güneydoğu Asya'daki yağmur ormanları bir çok sebepten dolayı yakılarak yok edilmekte, Afrika, Doğu Avrupa ve Rusya''da ormanlar çok küçük maddi çıkarlar uğruna kesilip satılmakta, dünyanın akciğerleri bir bir yok olmaktadır.

Kolayca yok edilebilen, bir anda binlerce hektar yakılıp kül olabilen ormanlar, bizlerce yalnızca yakacak odun ve ağaç malzeme kaynağı olarak değil aynı zamanda temiz içme su kaynağı, erozyon ve toprak kaybını önlemese, insana mutluluk ve huzur veren doğal görünüm ve havasının olması, içerisinde barındığı pek çok tür ve sayıdaki yabani hayvan ve bitki çeşidiyle büyük bir canlı organizmadır.

Ormanlarımızın insanlara sunduğu yüzlerce faydanın devamını sağlayıcı şekilde işletilmesi ve korunması, ormanlardan hem faydalanılması hem de yapılarına zarar vermeden gelecek kuşaklara aktarılması için devamlılığını sağlayıcı işletme metodları uygulanması günümüzde göz önünde tutulmaktadır.. Bunun için Dünya ve Avrupa ülkeleri kendi aralarında bir çok organizasyon içerisinde girmiş bulunmaktadırlar.

1997 yılında aralarında Türkiye’ nin de bulunduğu pek çok Avrupa ülkesinin Orman Bakanları Helsinki’ de toplanarak "Helsinki Sürecini" başlatmışlar ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi için ormanların mevcut durumunu ve gidişini ölçmek için kriterler belirlemişlerdir. Belirlenen kriterlere göre bütün Avrupa ülkelerinin ormanlarına birer karne verilmiş, bu karne sayesinde ormanların bu günkü durumu, yönetimin ormana yaklaşımı, ormana verilen önem, yasal düzenlemelerin ormanların korunması yönündeki yeterliliği ortaya konularak bundan sonra yapılması gerekenler oluşturulan aynı komisyonla ortaya konmuştur.

Orman Mühendisler odası yayın organı olan Orman Mühendisliği Dergisinde 1998 yılında yayınlanan karneye göre Türkiye ormanları, ormanların aktüel gelişimi, orman topraklarının aşırı kullanımı, ormanların ekonomik açıdan uygunluğu, ağaçlandırma ile yaratılan özel ekolojik doğalar, insan müdahalesi görmemiş orman alanları, yarı doğal veya müdahale görmemiş orman alanları, Rekreasyon amaç için ayrılmış ormanların yönetimi, yerel halkın ormanlardan yararlanma olanakları, ormanların yönetim planlarında halkın katılımı, mevcut orman alanlarının yeterliliği, mutlak koruma altındaki orman alanları, mutlak koruma alanlarında etkin yönetim, koruma alanların büyüklüğü, v.b. gibi konularda ülkemiz zayıf yada çok düşük not almıştır. Ancak ülkemizde sanayiinin fazla gelişmediğinden kaynaklanan ayrı bir başlık altında değerlendirmeye tutulmuş olan ormanların kirlilikten etkilenmesi konusunda tam not almış ve not ortalaması bu sayede yükselmiş kesin sonuca göre Türkiye 100 üzerinden ancak 53 alabilmiştir.

Karnemizde ortaya koyduğu gibi ormanlarımızın devamlılığının sağlanarak gelecek nesillere faydalı olabilmesi için üretim, yani orman alanının oluşturulması, doğal ormanların korunması ve bakımı, doğaya uyumlu ormancılık çalışmalarının yapılması, ormanlarda gelişi güzel insan müdahalesinin önlenmesi, ormanlara bilimsel yaklaşım ve bilimsel araştırma eksikliği, piknik alanlarının ( Rekreasyon alanları ) bakımı, halkın bu alanlara kullanmasında eksiklik ve düzensizlik, ormancılık yönetimi ve ormanlar toplumun ortak malı olduğu için ormancılığımızda demokrasi, yani yönetim ve kararlara halkın katılımı konularında eksikliklerin bir an önce giderilmesi zorunluluk olarak görülmektedir. .

Ormanlarımızın çok çeşitli ağaç türlerinden oluşması, flora ve fauna zenginliği, hava kirliliğinin yaygın olmaması ormanlarımızda tehlike oluşturmaması, ormanlarımız açısından sevindirici olsa da ormancılığımızda plansızlık, orman içinde yaşayan halkımızın yoksulluğu sebebiyle ormanları tahrip etmesi, bazı alanlarda ormanların gelişi güzel turizme açılması, eğitimsizlikten kaynaklanan tarla açmak ve ev yapmak gayesiyle ormanların yakılarak yok edilmesi, orman idaremizin yeterli maddi olanakları olmaması sebebiyle çalışmaların yetersizliği ormanlarımız açısından üzüntü veren konulardır.

Avrupa ülkeleri arasında ormancılık karnesi düzenlenmesi ormanlarımıza ve ormancılığımıza yön vermemiz açısından aydınlatıcıdır. Artılarımız ile acilen yapılması gerekenler ve eksiklikler bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Yani geçirdiğimiz kış mevsiminde yurdumuzun bir çok yerinde meydana gelen sel baskınları ile Avrupa'nın ormanlarımıza verdiği karne, doğanın kazanması yönünden birer uyarı olup bugünkü insanlarımız ve gelecek nesillerin mutluluğu ve refahı için bu seslere kulak vermemiz gerekmektedir.

Muammer Koçal , Orman Mühendis

 

SİVRİSİNEKLERİNDEN ÖZEL BİR TEŞEKKÜR :

Akyaka Belde-sinde bir kaç SİVRİSİNEK ÜRETİCİSİNE özel bir teşekkür

etmek istiyoruz :

İlk aklımıza gelen havuz sahipleri oldu . Sulama için kullanılacak su havuzları , kışın boşaltılmamış yüzme havuzları , yağmur suyu biriktirmek için kullanılan ve ona benzer havuzları ...

Bakımsız ve su dolu bıraktığınız için, ilaçlama yapmadığınız için ve havuzları kapaksız bıraktığınız için -

TEŞEKKÜRLER !

Tüm ahır sahiplerine de ilaçlama yapmadığınız için ve atıkları aktırdığınız için de

BÜYÜK BİR ALKIŞ !

Ve size de : fosseptik çukurlarınızı akıttığınız için, kapaklarını sıkı takmadığınız için ve havalandırma borularına sineklik koymadığınız için -

SAĞ OLUN !

Belediye ' ye de kışın düzenli olarak sivrisinek mücadelesi yapılmadığı için -

TEŞEKKÜR EDERİZ !

Ayrıca geçen defa büyük ova yangınını yapan kişilere tüm sivrisineklerin adına

TEŞEKKÜRLERİMİZİ sunmak istiyoruz .

Sivrisineklerden beslenen bütün sürüngen türlerini öldürmekle sivrisineklere güzel üreme alanları hazırlamışlar . Önceden sazlıklarla kaplanmış olan gölgeli serin durgun suyu olan alanlar, artık güneşli, sıcacık tam yumurtaları-mızı bırakabileceğimiz alanlara dönüştürüldü .

AH - BİN KERE TEŞEKKÜR - ELLERİNİZE SAĞLIK !!!

(Sakın sivrisineklerden şikayet etmeyi unutmayınız! )

HEPİNİZE GÜZEL VE SAĞLIKLI BİR YAZ DİLERİZ!!!

Saygılarımızla

Z.ZURTZZIT

( Sinek Toplum Örgütü Başkanı)

Not : Hiç KOV v.b. üreten bir firmanın hisselerini almayı düşündünüz mü...?

 

T.C. ANAYASASI , VIII SAĞLIK , ÇEVRE VE KONUT ( EKSTRE )

A . SAĞLIK HİZMETLERİ VE ÇEVRENİN KORUNMASI

MADDE - 56 - HERKES , SAĞLIKLI VE DENGELİ BİR ÇEVREDE YAŞAMA HAKKINA SAHİPTİR .

Çevreyi geliştirmek , çevre sağlını korumak ve kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir .

BU KONUDA ÇALIŞMALARINI SÜRDÜREN HANDAN ÖZEN

( MARMARİS ) :

Marmaris’te yaşayan 320 yurttaş tarafından imzalanan çağrı metni basına ve kamuoyuna deklare edildi .

9 Ocak 1998 günü Çağdaş Hukukçular Derneği Marmaris Şubesi’nce düzenlenen ”Anayasa ve Yurttaşlık” konulu etkinlikte buluşan çağırıcılar , ”Yurttaş olmaya çağrı” metnini okuyarak ”Kendi Anayasasını Yapmış Bir Toplum Olma” sürecini başlattılar .

ÇHD Marmaris şubesi Başkanı Avukat Ahmet HÜR’ün yaptığı açılış konuşmasından sonra , Mustafa TUNCAELLİ sürecin hazırlık aşaması hakkında bilgi verildi. TUNCAELLİ konuşmasında ”Yönetimlerin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin iptali için STÖ tarafından davalar açılıyor. Açılan bu davalar kazanıldığı halde yönetimler mahkeme kararını uygulamıyor . Termik santraller hakkındaki uygu-lamalar , Bergama olayı , Isparta Organize Sanayi Bölgesi davaları bu konuda ilk akla gelen örnekler .

Daha da çoğaltabileceğimiz bu örnekler hızla artmakta . Sadece mahkeme kararının uygulanması hali ile sınırlayamayacağımız hukuksuzluk, ülke genelinde her alanda kendini ağır biçimde hissettirmektedir. Yurttaşlar ya da sivil toplum örgütleri olarak ne kadar çabalarsak çabalayım bir noktada tıkanıp kalıyoruz. İşte biraz sonra bir arkadaşımız tarafından okunacak çağrı metniyle başlayacak olan bu girişim, tıkanıklığı aşma yolunda temel yasamız olan Anayasaya kafa yormak isteği ile ortaya çıkan bir yurttaş girişimidir . Bu girişimle , hiçbir ideoloji ve inancın dayatılmacağı, her kesimden insanın kendisini rahatça ifade edebileceği bir süreç amaçlanmaktadır” dedi .

”Yurttaş Olmaya Çağrı” metni Zehra HÜR tarafından okundu (metni aşağıda okuyabilirsiniz).

Toplantı, katılanların süreç hakkındaki düşünce ve önerleriyle devam etti . Toplantıya katılan bazı yurttaşlara süreç hakkında sorular yönelttik. Aldığımız yanıtlar şöyleydi :

”Anayasa ve yasalar bugüne kadar hep bizim dışımızda birileri tarafından hazırlandı, bizlerden bu kurallara uymamız istendi. Ben ''bunun tersi olamaz mı '' diye düşünüyorum. Toplumda yaşayan bireyler olarak, birbirimizle ve devletle olan ilişkilerimizi düzenleyen kuralların yapılış aşamasına katılır, tartışırsak , ortaya çıkan kurallara saygı duyarız, uyulmadığında tepki gösteririz diye düşünüyorum."

"Ben artık, başka birileri tarafından benim dışımda kararlar alınmasını, benim adıma iş yapılmasını istemiyorum. Nasıl bir yönetim istediğimi her kesimden yurttaşla konuşmak , tartışmak istiyorum. Bu nedenle süreçte varım."

"Beni en çok heyecanlandıran şey , her düşünceden insanın bu sürece katılıyor olması . İnsanların toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar hakkındaki görüşlerini birbirleriyle paylaşmalarına yol açacak bir süreç olarak bakıyorum" .

"Hukuk devleti , hukukun üstünlüğü , kamu yararı kavranlarını öğrenmek , tartışmak istiyorum . Anayasa ve yasalarca getirilen düzenlemeler yalnızca yurttaşların uyması gereken kurallar mıdır ? Yönetenler rahatça yasaları ihlal edebiliyorlar .”

"Bugün üst üste yığılmış bulunan toplumsal sorunlarımızı tartışılabileceğimiz, birlikte çözüm arayabileceğimiz bir çalışma olarak görüyorum . Sorunların kaynağını hep başka yerlerde aramak yerine , sorgulamaya kendimizden başlamak gerekir diye düşünüyorum."

”Ben kişi olarak , aynı zamanda yurttaş olarak kendimi geliştirmek için bu süreçte varım."

 

YURTTAŞ OLMAYA ÇAĞRI

 

Aşağıda imzası olan bizler diyoruz ki :

Bugüne kadar başta Anayasa olmak üzere , yurttaşları ilgilendiren tüm düzenmeleri yönetenlerin yaptığı ve yapacağı düzenlemeler olarak kabul edip benimsedik. Belki de böyle düşünmek işimize geldi . Ancak zaman içinde gördük ki , yurttaşların aktif katılımının olmadığı her tip yasal ve Anayasal düzenleme , bizim doğuştan kazandığımız hak ve özgürlüklerimizi tam olarak garanti altına alamadı .

Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları olarak , çağdaş , özgür, demokratik bir yaşam için kendi kurum ve kurallarımızın yapımına aktif katılımın zamanının geldiği diye düşünüyoruz .Bu aktif katılım , bizim de kendi Anayasamızı ve diğer yasal düzenlemeleri hazırlayabilecek yurttaşlık bilincine sahip bir toplum olduğumuz duygu ve inancımızı açığa çıkarmakla başlayacaktır .

Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin , özgür olmak isteyen bireyleri olarak, kendi Anayasamızı yapmış bir toplum olmak istiyoruz. Bunun için her bireyin yurttaşlık bilinci ile kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıktığı bir toplum olma yolunda süreci başlatıyoruz . Tüm yurttaşları bu sürece katılmaya , süreci birlikte yaşamaya davet ediyoruz .

320 İMZA

 

ÇEVRE AHLAK SÖZLEŞMESİ

Biz aşağıda imzaladığımız ÇEVRE AHLAK SÖZLEŞMESİ' ne uygun davranacağımıza, çevreye saygılı tutum ve davranışlar içinde olacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzerine söz veriyoruz.

1) Ülkemizin doğal kaynaklarının korunması ve verimli şekilde geliştirilmesi için uluslararası çevre sözleşmelerinin gerektirdiği normlara uygun olarak anayasal ve yasal mevzuatı en iyi şekilde çevresel değerlere yönelik değiştirmek ve uygulatmak için çaba göstereceğim.

2) Hukuk’ a saygı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri gereğince idarenin yurttaşlarca denetlenmesinin önündeki engelleri kaldırmak, mahkeme kararlarını uygulatmak için çalışacağım.

3) Kıyı ve orman yağmacılığının karşısında olacağım ve bu tür karşı duruşların yanında olacağım.

4) Devletin kendi yarattığı kirliliğe ve yaratacağı çevre karşıtlığı eylemlerin karşısında olacağım.

5) Her türlü çevre eylemlerinin yanında olacağım.

6) Çevre ile ilgili üretilmiş projelerin gerçekleşmesi için çalışacağım.

7) Ulusal kaynaklarımızın tam değerlendirilmeden dış destekli kurulan termik santrallara ve kurulması için çalışılan nükleer santralara karşı çıkacağım.

8) Ulusal enerji politikalarının ve uygulamalarının yenilenebilir alternatif kaynaklardan sağlanması için çalışacağım.

9) Seçilmem halinde, muhalefet ya da iktidar, milletvekili ya da bakan olmam yukarıdaki sözümü değiştirmeyecektir.

SEÇİM 99

Haber bültenimizi Nisan başlarında çıkaracak şekilde hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Ancak Belediye Başkan Adaylarının tanıtımı ile ilgili yazımızın seçim yasakları kapsamında değerlendirilebileceğini düşünerek yeni bir sayfa düzeni ve yazı arayışına girmek zorunda kaldığımızdan bültenimiz bir ay gecikmeyle elinize ulaştı . Bunun için özür diliyoruz. Seçim öncesi adaylara yönelttiğimiz sorular aslında tamamen apolitik sorulardı. Seçim sonrası kazanan adaya daha cesur ve daha dürüstçe yanıtlamasını istediğimiz soruları aşağıya çıkardık .Yanıt gelirse önümüzdeki sayıda yayınlamayı düşünüyoruz .

İşte sorularımız:

.....önümüzdeki sayıya kadar - HOŞÇA KALIN !

Yayın Kurulunuz

 

SEMPOZYUM :

"GÖKOVA - AKYAKA SU SAMURLARI VE KORUMA STRATEJİLERİ”

15 — 16 MAYIS 1999 AKYAKA ‘da

T.C.Çevre Bakanlığı, Muğla Üniversitesi ve Gökova - Akyaka’yı Sevenler Derneği'nin işbirliği ile hazırlanan sempozyuma, su samurları ile ilgili bir çok konuşmacı davet ettik. Program taslağında su samurlarını ve habitatlarını tanıtan, Gökova’nın hava kirliliği ve su kalitesini inceleyen, Akyaka’nın sosyo-ekonomik yapısını ve korunmasının yasal imkanlarını tanıtan konuları bulunmaktadır . Sempozyumun değişik film, video ve slayt gösterileriyle birlikte çok ilginç olacağına eminiz! Ayrıca ikinci günde bir habitat tanıtım gezisi olacak.

Çevre Bakanı , Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanı , Muğla Valisi , Muğla Üniversitesi Rektörü ve Ula Kaymakamı davetliler arasında. Sempozyuma katılımın yüksek olacağını ümit ediyoruz .

Yer ve tam programı sonra asılacak afişlerden öğrenebilirsiniz .

AĞAÇ TESPİTİ EYLEMİ

Akyaka ‘ da bir cumartesi öğleden sonrasında telefonumuz çalıyor : ”Azmak kenarında ağaçlar kesilmiş ve götürülmek üzere hazırlanmış - bir şeyler yapabilir miyiz ?”

İlk önce biraz oturalım ve düşünelim, çünkü çok öfkelendik .

1996' da bir defa bu ağaçların büyük bir kısmı kesildiğinde fark etmediğimizden ( her zaman her tarafa bakmamız maalesef mümkün değildir !) ilgililere haber vermek için geç kaldık ve bir sürü ağaç yok oldu. İyi ki o zaman burada oturan duyarlı birisi Özel Çevre Koruma Müdürlüğünü aramış ve onlar da hemen gelmişler. Böylece geri kalan ağaçlar kurtuldu.

Ardından bir hayli işlemler oldu: azmak kenarındaki, yani Özel Çevre Koruma alanın içerisinde yer alan ağaçlar ( Okaliptüs ağaçları dahil !) ÖÇK tarafından tespit edildi ve Orman kanunlarının koruması altına girdiler; aynen Çam ağaçlarında olduğu gibi .

Ağaçları kesen adam bildiğimiz kadarıyla mahkemeye verildi ve cezasını aldı , ödedi daha doğrusu.

Ve şimdi bir kez daha, birileri oralarda ağaçlar kesiyor ... Makamlar kapalı, Karakol gelse bile ne yapabilir, kütükler üstünde oturup adam mı beklesinler ...?

Hep beraber düşündük ve birden aklımıza bir fikir geldi ...

Ertesi gün sprey boyayla, kağıt, kalem ve fotoğraf makinelerimiz hazır olda bir grup arkadaşla, üye olan ve olmayanlar ( fark eder mi?) bütün o ÖÇK şeridinin ağaçlarını saydık, numaraladık ve bir tespit tutanağı yazdık !

Pazartesi sabah Özel Çevre Koruma Müdürlüğüne haber verdik ve onlar da geldiler ve yaptığımız işlemin resmi tespiti gerçekleştirildi. Kesilen ağaçların resmi makamlar tarafından alınmasına karar verildi ve böylece turistik bölgemizin küçük ama önemli bir parçası kurtulmuş oldu.

Doğal varlıkların yok edilmesi büyük bir suçtur, ayrıca turistik açıdan çok yanlıştır - turistlere çıplak bir azmak kenarı mı göstereceğiz? Şu ağaçların kesilmesinin çam ormanlarımızın yakılmasından hiç bir farkı yoktur !

EĞER BİZ BURADA GÜZEL BİR ÇEVRE TURİZMİ İSTİYORSAK BU TÜR YANLIŞLIKLARA SEZSİZ KALMAYALIM !!!

EĞER BERABER DÜŞÜNÜP ÇEVRE İŞLERİMİZİ SÜRDÜRÜRSEK - HER ZAMAN BİR ÇARE BULUNUR !!!

BİZE TELEFON AÇAN NE YARDIM EDEN TÜM DOSTLARIMIZA BÜYÜK BİR TEŞEKKÜR EDERİZ !!!

Heike THOL_SCHMİTZ

ÖZEL ÇEVRE KORUMA MÜDÜRLÜĞÜ / KÖYCEĞİZ TEL: 262 2930

FAX : 262 2562

Akyaka Yarış Pisti mi?

 

Beldemiz okulunun kuzey köşesi bir zamanlar çiçekleriyle, ağaçlarıyla, yeşili ile gözü okşayan yani yaşayan bir yerken, şimdi çevre düşmanı Belediyemiz sayesinde ikaz ve ricalarımıza rağmen beton yığınına dönüştürülüyor.

Sebep: Trafiği rahatlatmakmış.

Soru: Akyaka dinlenmeye gelenler için turistik bir belde mi, yoksa doğanın betona çevrildiği yarış pisti mi?

Dr. med. Avni Erdoğan Karslıoğlu 8.2.1999

TEMA ve Gökova-Akyaka'yı Sevenler

Derneği üyesi

ÜYELERİMİZE BİLDİRİ :

75 . yıl kutlamalarıyla ilgili Kaymakamlığına gönderdiğimiz mektubunun cevabı geldi :

Sayı: BO54VLK4487001/9

Konu: Cumhuriyetin 75. Yılını kutlama etkinlikleri

ULA

12-01-1999

Heike Thol Schmitz

Akyaka'yı Sevenler Derneği Bşk.

AKYAKA

İLGİ: Gökova-Akyaka'yı Sevenler Derneği'nin 6.11.1998 tarih ve 48 060 48 sayılı dilekçesi.

İlçemiz Akyaka'yı Sevenler Derneği Yönetim Kurulu adına başkanının Kaymakamlığımıza vermiş olduğu ilgi dilekçesi ile Cumhuriyetimizin 75. Yılını kutlama etkinlikleri çerçevesinde dernekçe yaptırılan beş adet pankartın 3 adedinin asılıp diğer iki adedinin asılmadığı ve pankartların korunması yönünde gerekli titizliğin gösterilmediği ifade edildiğinden dilekçenin Kaymakamlığımızca görevlendirilen bir muhakkik tarafından yaptırılan inceleme ve tetkikinde;

Cumhuriyetimizin 75. Yılını kutlama etkinlikleri çerçevesinde dernekçe hazırlanan, üzerinde Atatürk'le ilgili sözler yazılı 5 pankartın asılmak üzere belediyeye verildiği, asılan pankartların 3 adedinin rüzgarla yırtılmış olduğu tamir ettirilip tekrar astırılacağı belediyeye söylenmesine rağmen tamirattan sonra gidildiğinde diğer iki pankartında asılmadığı ve Belediye Başkanlığınızca dernek yetkililerine yeterli ve gerekli ilgiyi gösterilmediği kanısıyla yabancı uyruk dernek başkanına yanlış yorumlamalara sebebiyet verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Bundan böyle, bölgenin turistik özellikleri nedeniyle bu tür etkinlik ve çalışmalarda yanlış anlama ve değerlendirmelere meydan verilmeden net ve daha olumlu ilişkiler kurulup geliştirilmesini,

Bilgi ve gereğini rica ederim.

Mehmet ALABACAK

Kaymakam

DAĞITIM:

Gereği: Bilgi:

İsmail Akkaya , Heike Thol Schmitz

Belediye Başkanlığı , Akyaka'yı Sevenler Derneği Bşk.

AKYAKA

Not :

1992' den itibaren birkaç sempozyumlara , kongrelere , toplantılara v.s. katıldım. Orada rastladığım insanlar ile anlaşamamalığım söz konusu bile değildir. Gazeteler için ve konuşmalarım için hazırlanan metinleri hep kendim yazdım . Tabii ki Türkçem hatasız olmadığı için yazdıklarımı düzelttirdim . Düzelten arkadaşlarım yazdıklarımı anladılar.

1995'te Dernek Başkanı olarak görevime başladım . Yüzlerce yeni insanlarla konuşmak zorundaydım . Yine de pek problemim olmadı . Bu kış İl Kültür Müdürlüğü için bir kitap çevirdim . İl Kültür Müdürünün ve Valimizin de şikayetleri yoktu .

Sadece beldemizde bazı insanlarla yıllardan beri bir lisan problemim vardır.

Bunu çözmek için bir fikriniz varsa , lütfen bana bildirin ...

Saygılarımla

Heike Thol-Schmitz

GÖKOVA AKYAKA'YI SEVENLER DERNEĞİ BAŞKANI

Satranç

Marmaris'te Şubat 1999' da yapılan Muğla İl Satranç Birinciliği Turnuvasına

Akyaka' dan 4, toplam 27 yarışmacı katıldı. Yarışma sonucunda ilk 6 dereceye giren üyelerimizden Cengiz Şatır, Engin Deniz Alev ve Thomas Schmitz Mart 1999' da yine aynı yerde yapılan Türkiye Bireysel Satranç Şampiyonası Çeyrek Final Karşılaşmalarına katılmaya hak kazandılar. Üyemiz Thomas Schmitz'in TC Vatandaşı olmaması nedeniyle katılamadığı yarışmaya yerine üyemiz Dr. Ferhan Çakır'ın katıldığı Çeyrek Final Karşılaşmaları gerek basın gerekse merkezi ve yerel idare tarafından büyük ilgi gördü. Bu karşılaşmaların en büyük sürpriz ismi 13 yaşında ilk resmi turnuvasına katılarak 6,5 puanla ilk sıraları paylaşan Kayseri bölgesinden Deniz Arman oldu. Kendisini tebrik ediyor başarılarının devamını diliyoruz.

GEÇEN AYLARDA NELER YAPTIK ...?

 

Üyemiz Sn . Thomas SCHMİTZ Ocak ve Şubat aylarında büyükler için bir Satranç Kursu vermeye çalıştı . Çocuklar için geçen yaz verdiği kurslara göre mutlaka talep olacak diye düşündük .Katılım maalesef giderek azaldığından kursu iptal etmek zorunda kaldık . Başka bir zamanda bir daha deneyeceğimize söz verebiliriz .

Satranç Muğla İl Birinciliği aslında bizim organizasyonumuz ile olacaktı .Sonra Marmaris Spor Kulübü tarafından Marmaris 'te düzenlenmiş oldu. Bizden 4 üye katıldı . Turnuva sırasında 3 yeni üye kazandık .

BACEP büyük toplantısına hazırlanmak üzere Kültür ve Sanatevinde 30 Ocakta bir BACEP İl Toplantısı yapıldı . Onun ardından 6 ve 7 Martta Büyük BACEP Toplantısı GAS - Der ' in ev sahipliğinde oldu .

Şubatta Azmak kenarındaki ağaçlardan 5-6 tanesinin yine kesildiğini öğrendik . Bu tür yasak eylemlerin yinelenmesini engellemek üzere bir grup üyelerimiz ile birlikte "Ağaç sayma Eylemi" yaptık . Oradaki ağaçları tespit ettik , saydık ve ağaçlara boya ile numaralar verdik . Bir tespit tutanağı yazdıktan sonra , gereken yerlere bildirdik . Bundan böyle sık sık azmak kenarındaki ağaçların tümünü aynı metotla tespit edeceğiz ve öylesi alanların tahribini önlemeyi düşünüyoruz .

Geçen sayımızda ki "imdat çağrımız" üzerine Akyaka'ya yeni yerleşen bir grup bizimle temas kurdular . Özel istekleri üzerine 2 sohbet toplantımız oldu . Toplantılar sırasında 3 yeni üye kazandık Aynı zamanda projelerimizin tanıtımını yaptık ve bazı komitelerin yeni gönüllüleri oldu . İlerde bu komitelerin daha iyi çalışabileceğinden eminiz.

Mayıs ayında yapılacak olan "Gökova - Akyaka su samurları ve koruma stratejileri"konulu Sempozyumu hazırlamak üzere ön çalışmalarımız başladı . T.C. Çevre Bakanlığı , Muğla Üniversitesi ve Gökova Akyaka'yı Sevenler Derneği'nin işbirliği ile gerçekleştirilecek olan sempozyumda: yapılmakta olan su samurları projesinin ilk sonuçları , su samurlarını etkileyen çevre kirliliği , onların eko sisteminin tanıtımı ve bu yörede su samurlarının daha iyi korunmasını içermesi düşünüldü .

Bunlardan başka idare işleriyle , haber bültenimizle uğraştık tabii , ve gelecek yaz için bazı fikirlerimiz var. Yine de daha fazla yardımınız olursa daha faal olarak çalışabiliriz.

YÖREMİZİN EL SANATLARI - BİR TANITIM

Ortaca ‘ dan aşağıdaki tanıtım bize ulaştı . Vitray işlerinin çok güzel olduğunu önceden de biliyorduk , ama Ortaca ‘ya gittiğimizde yine de şaşırdık . ALİYE Usta orada neler yapıyor ... kimse farkında değil !

Ziyaretimizden bir yayın fikri kaynaklandı :

Her sayımızda küçük bir el sanatı tanıtımı yayınlayabiliriz , sadece profesyonellere değil, herkese açığız. Evinizde özel bir el sanatıyla uğraşıyorsanız ve onu tanıtmak isterseniz - buyurun : burası sizin yeriniz olsun !

Bugün işte ...

İletişim : Aliye ( USTA ) KAŞKIR , KELEPİR Kitap , Kültür ve Sanatevi , Yeni Pazar Yeri / ORTACA , tel / fax : 0252 / 282 6168

Işığın Yansımasından Çağrı

Bölgemizde VİTRAY sanatı ile ilgili bir çalışma yapıldığı konusunda aldığımız duyumlar üzerine üyelerimizi ve yöre insanımızı bilgilendirmek üzere yapmış olduğumuz röportajı yayınlıyoruz....

Soru: Yapılan çalışma nedir? Bizi bilgilendirir misiniz?

Yöremiz doğanın en güzel tabiat harikaları olan kıyıların, büklerin, adaların, yarımadaları ve koyları ile güneşi, yeşili, denizi, kumları ile dünyanın en harikulade yerlerinden biridir. Bu güzellikleri görmek, yaşamak isteyen yerli yanabcı turistlerce daha fazla tanınırken, buna paralel konaklamaya yönelik yerleşimin arttığı bölge-lerden biridir. Nasıl ki yapılaşma, hem doğa ile bir uyum içerirse, binalarımızda kendi içinde bizlerle bir ruh doyumu, rahatlık, huzur ve estetik güzellikler sağlamalıdır.

İşte böyle anlarda VİTRAY doğanın bizlere sunduğu tüm güzellikleri daha çok ruhsal doyumla tamamlayan bir sanat eseridir. ''Yaşadığımız mekanı doğanın tüm canlılığı ile yansıtan ve bir renk cümbüşü içinde gözlerimize sunan, ışığın cam ile yaşatılma sanatıdır''.

Soru: Eskiye dayanan bir çalışma mıdır VİTRAY?

VİTRAY çalışmaları özellikle doğu Akdeniz de çok öncelerden biliniyor da, geçmişi iki bin yıllara dayanan VİTRAY bir sanat olarak önceleri daha çok Kilise mimarisinde gözüktü ama, süreç içinde çok daha geniş alanda iç mekanlarda süsleme sanatı olarak yer aldı. Teknolojik ve çağsal gelişmelere içersinde bir kültür olarak gelişti ve gelinen aşamada, ofis,ev dekorasyonu, otel, apart gibi göz zevklerine uygun yaşamın her alanında kullanılır hale geldi.

Soru: Bölgemizde VİTRAY yapılıyor mu?

Bilindiği kadarı ile bölgemizde çok geniş bir turistlik potansiyelin olması, böyle bir çalışmayı zorunlu kılıyordu ve bu bölgenin VİTRAY ihtiyacı daha çok büyük kentlerdeki VİTRAY ustaları tarafından karşılanıyordu, biz böyle bir çalışma ile bölgemizde bir açığın kapatılacağına inanıyoruz. Daha çok da bu sanatın bundan böyle yöremizde de yapıldığının duyurulması önemli olan ve geniş bir alana ulaşabilmenin çabasını harcıyoruz.

Soru: Biz de VİTRAY denince cam boyama akla gelir; bu cam boyama mıdır?

Daha önce söylediğimiz gibi VİTRAY sanat olarak geçmişi çok eskilere dayanan bir çalışma. VİTRAY sanatının cam boyama ile direkt alakası yok. 130 değişik renk cam ve 500 çeşit kristal kullanıyoruz. Teknik olarak da çalışmayı üçe ayırabiliriz.

1.Kurşunlu VİTRAY denen, kurşunlu camların birleştirilmesi.

2. Bakır folyo ile sarılarak lehimlenmesi ki bu Tiffany tekniğidir.

3.Bevel denilen kristal ile Tiffany tekniğinin kullanılmasıdır.

Soru : Mekanlarda nerede uygulanıyor ve kullanılan malzemelerin niteliği nedir?

VİTRAY'ın 3 tekniği de tüm mekanlarda uygulanabilir.